Hz Ali ve Sahabe arasında geçen bir diyalog.
Hz Ali ve Sahabe
Sahabeden bir adam hz Ali’ye geldi ve ;
” Sana sormak istediğim dört sorum var ” dedi
_ Vacip nedir ? Vacipden evvel vacip nedir ?
Hz Ali cevap verdi;
_ Tövbe etmek vaciptir; Günahları terk ise ondan önce vaciptir.
Adam sordu;
_ Yakın nedir ? Yakından yakın nedir ?
Hz Ali cevap verdi;
_ Kıyamet yakındır ; Ölüm ondan daha yakındır.
Adam sordu;
_ Acayip nedir ? Acayipden daha acayip nedir ?
Hz Ali cevap verdi;
_ Dünya acayiptir; Dünyayı sevmek ise ondan daha acayiptir.
Ve adam son olarak şunu sordu;
_ Zor nedir ? Zordan daha zor nedir ?
Ve Hz Ali bu son soruyada şöyle cevap verdi;
_ Kabir zordur; Azıksız amelsiz kabre girmek ondan daha zordur.
حزرت علي
Eshâb-ı kiramın büyüklerinden. Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) dâmâdı ve dördüncü halîfesidir. Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) amcası Ebû Tâlib’in oğludur. Künyesi Eb’ül-Hüseyin’dir. Bir künyesi de Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) iltifât buyurarak söylediği “Ebû Türâb”dır. Hiç puta tapmadan müslüman olduğu için “Kerremallahü vecheh”, kahramanlığı ve çok cesur olmasından dolayı “Kerrâr” “Esedullah-il gâlib” lakabları verilmiştir. Ayrıca takdîr-i ilâhiyyeye gösterdiği tam rızadan dolayı da “Mürteza” denilmiştir. Hazreti Ali, Hicret’ten yirmiüç sene önce (m. 599) senesinde Mekke’de doğdu. 40 (m. 660)’da şehîd edildi. Hazreti Ali Cennetle müjdelenen on sahâbîden dördüncüsü ve Ehl-i beytin birincisidir.
Hazreti Ali beş yaşından itibâren Resûlullah ile yaşamış, Resûl-i Ekrem’in tâlim ve terbiyesinde yetişmiş, O yüce irfan hazinesinin feyzinden kana kana içmiştir. Çocuklar arasında ilk defa Muhammed aleyhisselâmın Peygamberliğini tasdîk edenlerdendir. Güzel ahlâkın canlı timsali idi. “Allah’ın arslanı!” diye tanınmıştı. Şecaati, metaneti, cesâreti eşsizdi, hiç bir vakit haddi aşmazdı. Hayatının sonuna kadar Hazreti Resûl’ün yanından hiçbir sûretle ayrılmamış, dâima meclislerinde bulunmuş, Onu can kulağıyla dinlemiştir. Küçük yaşta müslüman olmuş ve Nebîyy-i zi-Şân’ın yüksek nazarlarına, muhabbetlerine mazhar olduğundan dolayı kendisinde harikulade meziyyetler tecelli edip durmuş, Resûl-i Ekrem’in ilmen, ahlâken vârisi olmuştur.